12 Mart 2010 Cuma

sorular....

Uzun zamandır öksüz bırakmıştık blogumuzu... bugün yazmak geldi içimden...

Sabahtan beri durgunum, nedenini bilmiyorum ama keyfim yok gibi; keyfimi kaçıran birşey olmasa bile...

Bazen insan küsebiliyor hayata ama böyle zamanlarda "every night has a new morning" doğru bir söylem sanırım. Ya da şovmen olmayan haliyle : "her gecenin bir sabahı vardır"....

69 günü kalmış er Gürcan Tocha'ya da buradan selam olsun,
Uzun bir süre sonra internet erişimine kavuşmuş- işiyle boğuşup beni ihmal eden- Öğünç'e de
ve uzun zamandır konuşamadığım Uğur Arpalı dostuma da...

Sevgiyle kalın....

30 Eylül 2009 Çarşamba

Dört Mevsim Yaz Aşkım


Bazı aşklar yazın başlar ama yazın bitmez. Adı yaz aşkı olsa da ömür boyu sürer. İşte bu aşklar hiç bitmeyenlerden.

"Her zaman mutlu olabilmeyi başarıyoruz"
SG (22) Öğrenci & UA (22), Öğrenci

Yaz sıcaklarının hissedildiği bir günde UA, liseden bir arkadaşıyla Ortaköy'de bir kafede oturuyor. Tesadüfen UA'nın arkadaşının sevgilisi ve SG de yanlarına geliyor. "SG çok hoş görünüyordu. Çok arkadaş canlısı, çok sempatikti. Ondan etkilenmemek mümkün değildi" diyor UA. SG'e arkadaşı daha önce UA'dan bahsetmiş "Çok komik, çok konuşkan ve çok şanslı. Hatta arkadaşları arasında tavla tanrısının hiç yalnız bırakmadığı kul olarak görülüyor. Biliyorum, sen bıyıklı erkekleri sevmezsin ama inanamazsın bıyık bile yakışmış" diyor. Arkadaşından duyduğu pozitif sözler üzerine ona daha cana yakın davranan SG, UA'la tavla oynamaya başlıyor.

Aslında SG ilk tanıştığı insanların yanında kendisini genellikle yabancı hisseder ve samimi davranamazmış. "O gün UA'yı daha önce tanıyormuşçasına rahat davrandım" diyor. SG o gün tavlada kaybedince UA "Boş ver, sen kazanabilirdin. Ben sadece çok şanslıydım" deyince, SG'in kalbini kazanıyor işte. Ertesi gün SG ve UA arkadaşlarıyla birlikte yeniden bir araya gelmiş. SG'in anne ve babası tesadüfen Ortaköy'de olunca, SG'in yanına gelmişler. SG "Hadi UA babamla tavla oynasana" deyince, UA'un arkadaşları babasına "Tavlayı alırız, kızı da alır gideriz" diyerek şaka yapmışlar. Arkadaşlarının desteğini arkasına aldığı halde UA, o gün Sinem'in babasına yenilmiş. Uğur "Tavlada kaybettim ama bir kalp kazandım" diyor.

Eve gittiklerinde SG'in babası "UA'la ne iş? Hoşlanıyor musunuz birbirinizden?" diye sormuş. SG hemen atlayıp "Hadi ya, sence o da benden hoşlanıyor mu?" deyince, istemeden olayın boyutu ortaya çıkıyor. Birkaç gün sonra Sinem'in yakın arkadaşı, Uğur'a tavlada yenilince kendi evinde elleriyle rakı sofrası hazırlamak zorunda kalmış. Hatta Sinem iddia masası için birkaç meze bile hazırlamış. O gece SG ve UA'un arasında keyifli bir sohbet başlamış, kız arkadaşıyla problem yaşayan SG, UA'a içini dökmüş. İki gün sonra SG ve UA sevgili olmuşlar.

SG "Düşünce yapılarımızın aynı olması beni UA'a yakınlaştırdı. O gece yeri geldiğinde bir sorunumla ilgili ona danışabileceğimi bana hissettirdi. Tabii zaman içinde bu hislerimin doğru olduğunu görebilmem, bizi daha da yakınlaştırdı. Ama artık sevgimizin ve kurduğumuz hayallerin bizi birbirimize yakınlaştırdığını düşünüyorum" diyor. UA ise "SG'le her zaman mutluyum, mutlu olmam için ekstra bir şey yapmama gerek kalmıyor. Onunla sahil kenarında yürümek, nargile içmek ve bir şeyler konuşmak her zaman çok keyifli oluyor. Her zaman yapamasak da birlikte tatile çıkmayı çok seviyoruz" diyor. Evlendikten sonra hayatlarının değişeceğini düşünmeyen çift, Venedik'te evlenmeyi düşünüyor.



--- Bu yazının sitemizde yayınlanması sonrası, UA bize google talk yoluyla ulaştı, yazıdan sonra insan içine çıkamadığını, isminin baş harfleriyle değiştirilmesi talebinde bulundu. Bizde kabul ettik. Baş harflerle yayınladık, tavlada yenilen ama bir dost kazanan UA'nın hatrına. ---



Bu yazıyı bizden yıllarca saklayan çok değerli arkadaşımızın kulaklarını çınlatırken, yazının fotoğraflarını bulabilmeyi umut ediyoruz.

23 Eylül 2009 Çarşamba

Son zamanlarda o kadar şey birikti ki, kısa kısa hepsine değinmeye karar verdim.

Denenmekte olan yeni hakem sistemi:

Galatasaray'ın uefa kupası maçında ilk defa izlediğim bu sistemi çok başarılı buldum. özellikle maç sırasında 2-3 tane penaltı bekleyen oyuncu vardı, hakemler ise gönül rahatlığıyla devam ettirdi. Hakemin arkadan görebileceği pozisyonlarda önden 2 adet göz çok faydalı olacaktır, futbolu daha da ileriye taşıyacaktır bu uygulama. Ancak tabiki Türkiye'de yardımcı orta ve yeni yardımcı hakem, tahminen 3 maymunu oynama konusunda tereddüt etmeyeceklerdir.

Büyüklerin Transferleri:

Seneye üç büyük takımda milyon eurolar saçarak girdi. Beşiktaş ve Fenerbahçe harcadıkları paralarla çok daha iyi oyuncular alması gerekirken, Galatasaray ise verdiği paraya alabileceği oyuncuların fazlasını aldı, kıskandırdı.

Kaypak Medya:

Perşembe sabahı Twente'ye 5 atması garanti olan, Uefa finalinde Galatasaray ile eşleşmemesi mucize olacak olan Fenerbahçe, akşam Twente'ye yenilince, skor yazarları koştur koştur canlı yayınlara fırladılar. Fenerbahçe bir anda ligimizin takımı ilan edildi, yeni transferler ve Daum eleştirildi, yerden yere vuruldu. 2-3 hafta sonra Fenerbahçe Sheriff'i 7-0 yendiğinde Daum'u tekrar dahi ilan etmeyeceklerini, Christian'ın Aurelio'dan daha iyi bir oyuncu olduğunu, Fenerbahçe'nin kupanın en büyük favorisi olduğunu söylemeyeceklerini düşünen kalmış mıdır acaba?

Spikerin Taraf Tutmasının Cılkının Çıkması:

Beşiktaş - Manchester United maçında spiker, "şaşırdılar, ne yapacaklarını bilemiyorlar, Beşiktaş bitirdi Manchester'ı" gibi cümleler kurmaktan alıkoyamadı kendini, halbüki bizde aynı maçı izliyorduk. Galatasaray - Panathinaikos maçında Elano'nun dandirik frikiği birinin ayağına çarpıp içeriye girince spiker; "Elano'ya sadece 2 kişiyle baraj kurmanın yetmeyeceğini bilmeleri gerekirdi" buyurdu, ve malesef söylediği en salak şey bu değildi. Bu durum Milli takımın basketbol maçlarıyla beraber iyice sinir bozucu bir hâl aldı. Adamlar bütün maç boyunca, Türkiye lehine verilmeyen veya rakip takım lehine verilen her karara itiraz ettiler. Kayıp düşen oyuncumuza "Faul olması lazım" rakip oyuncunun yüzüne tokat atıp faul olan oyuncumuza "Çok ağır bir karar" deyicek kadar şuursuz adamlar, bütün maç zevkinin içine etmeyi başardılar.

İddaa'da Oranların Gelişimi:

Kaz Türk halkının karşısına çıkan iddaa'da Alt-Üst oranlarının son 1 yılda gelişimine bakalım.: 1.70-1.70 olarak başladı ilk olarak bu oranlar. 2 tarafa eşit bahis yapıldığında ve tek maç oynandığında, (buna müsade edilmiyor, zorla kombo yaptırılıp bu oran daha da düşürülüyor) %15 iddaa'nın kârı idi. Sonra bir bahar günü, insafa gelip bu kadarda olmaz çocuklar denilerek 1.75'e 1.75'e getirildi oran. Yani iddaa'nın kârı %12.5'a indi ve biz mutluyduk bundan, 0.05 çok önemli birşeydi bizim için, gelecek için bir umuttu, yavaş yavaş toparlanacaktı iddaa, daha mantıklı bir oyun olacaktı. Tabiki bu sadece 1-2 hafta sürdü. Haftada 10 milyar dolar yerine 9.89 milyar dolar kazanmaya başlayan iddaa önce 1.75'e 1.70'e, ardından 1.70'e 1.70'e ve de en son olarak bu sene 1.70'e 1.65'e düşürdü. Avrupada en dandik yerde 1.90'a 1.90 olan oranın Türkiye'deki yansıması bu şekilde. Türk Telekom'a nasıl 14 lira sabit ücret ödüyorsak konuşmasak bile, İddaa'da da normalde kazanabileceğimiz paranın ancak %45'ini kazanmayı hakediyoruz.

9 Eylül 2009 Çarşamba

İstanbul'da Sel

Genel tabloya bakmak gerekirse; İstanbul son 80 yılda aldığı en şiddetli yağışı almış, birçok bölge sular altında kalmış, bu bölgelerden birinde yer alan vodafone altyapısı çökmüş, ikitelli'deki gümrük deposunda milyonlorca dolarlık mal işlevini yitirmiş ve an itibariyle 17 kişi hayatını kaybetmiş bulunmakta. Durum bu, vahim bir tablo, her yerden gelen sel haberlerinin, ölüm haberlerinin ardı arkası kesilmiyor.


Bu sırada konuyla doğrudan alakalı olan, büyüklerimizin açıklamalarını gözden geçirmekte fayda var. Sayın başkabakan en son "Stresten içiliyor olsaydı ben de içerdim hatta her akşam bir iki tek de yuvarlardım" açıklamasında bulunuyor. Millet burda evinde boğuluyor, adam halâ neyin peşinde. Neyse diğer tarafta olayla en doğrudan ilgili olan Kadir Topbaş'ın açıklamalarına takılıyoruz. "Bu tablo İstanbul'lunun tedbirsizliğinin sonucudur." diye buyuruyor sayın Topbaş. Dere yataklarına, havzalara yapılan yerleşimlere, 3-5 çorba parasına göz yuman, buralara tapu, izin-ruhsat veren, sen ve senin gibilerin 15 yıldır yönettiği İstanbul'da sizin suçunuz yokta bu yapıları 3-5 çorba parasına iznini alıp yapan vatandaşın mı suç? Şu durumda haysiyetli herhangi biri istifa etmeyi düşünürken, bizim başkan düşünmeyi bırakmış, sağa sola fırça kaymakla meşgul.

Asıl geçen seçimlerde Kılıçdaroğlu seçimi kazansaydı, bugün "Onlar geldi böyle oldu" açıklamalarını yapmayacaklarını kim düşünebilir ki. Vakit, zaman, sabah, atv, kanal 7, stv ve diğerleri, fütürsuzca saldırmaz mıydı? Şimdi ise vatandaşı suçluyorlardır, Topbaş'ı felaketin büyümesini engellediği için baştacı yapmışlardır kendi örümcek ağlarla dolanmış dünyalarında.

6 Eylül 2009 Pazar

Championship Manager 2010

Efsane Cm serisi Eidos-Sigames ayrılığı sonrası unutulup gitmişti. Eidos'un CM'si rezil 2 oyundan sonra 2009 versiyonunu çıkarma gereği bile duymamış, diğer tarafta Sigames FM serisiyle almış başını gitmişti.

Bunun üzerine Eidos bu sene farklı bir strateji uygulamaya koymuş görünüyor. 11 eylülde çıkacak olan Championship Manager 2010 sitesinde, 2.5 euro + gönlünden kopan miktar (gönlünden miktar kopmasa da oluyor. sadece 2.5 euro verilerek) olarak belirlemiş olduğu fiyatıyla alıcı bekliyor. 10 Eylül'e kadar olan bu kampanya sonrasında devam eder mi bilinmez ama 10'una kadar bu parayı ödeyecek olanlar, Muzaffer abi fiyatıyla Türkçe dil desteğine sahip bir oyuna orjinal kavuşmuş olacaklar.

Oyun'un Teknik Gereksinimleri:

* İşlemci: Intel 3GHz P4 yada Çift Çekirdek Intel / AMD eşdeğeri
* Ram: 1GB
* Ekran Kartı: DirectX 9 uyumlu. 128Mb nVidia FX 5600, ATi Radeon 9800 yada eşdeğeri
* Ses Kartı: DirectX 9.0c uyumlu
* İşletim Sistemi: XP SP2/Vista
* Boş Hard Disk Alanı: 3GB. CM Sezonu "Canlı" için ilave alan gerecektir.

24 Ağustos 2009 Pazartesi

Adını Vermek İstemeyen Bir Salak

Bügün gazeteleri gezerken, kontör dolandırıcılığı haberlerinden birinde buldum kendimi. Haberde ilgimi çeken kısmı olduğu gibi yayınlıyorum;

"Pepsi dolandırıcılarının" tuzağına düşen adını vermek istemeyen bir vatandaş, yaşadıklarını şöyle anlattı: "Bir gün telefonuma gelen bir mesajda Pepsi'den 10 bin TL kazandığım, verilen numarayı ararsam paranın hesabıma yatacağı yazıyordu. Oysa ben kampanyaya bile katılmamıştım. Numarayı aradım, karşıma çıkan kişiye durumu anlattım. O da bana 'Bu fırsatı kaçırmayın, fırsat ayağınıza geldi' diyerek, nüfus bilgilerimi okumaya başladı. 'Şimdi İş Bankası'na sizin adınıza bir hesap açıyorum. Söyleyeceğim numaraya 250 kontör yükleyin, paranıza ulaşın' dedi. Kontörü yolladım. Sonra daha fazla kontöre ihtiyaç olduğunu, alacağım paraya bu kontör masrafının da ekleneceğini söylediler. Böylelikle tam 43 adet 250'lik kontör yolladım. Ancak ne para alabildim ne de bir daha dolandırıcılara ulaşabildim. Polise başvurdum, yakalanmalarını istiyorum."

Adını vermek istemeyen vatandaş sağolsun beni çok güldürdü. Açıkçası pek de haksız değil adını vermeme konusunda. Bu vatandaşa naçizane 5 sorum olacak.

1- Hiç mi gazete okumuyorsun haber izlemiyorsun?
2- Kaçıncı kontörü yollarken işkillenmeye başladın?
3- 43 tane kontörü kazırken parmakların gri olmadı mı?
4- 43 kontörü tek tek kazıyıp yollamaya üşenmedin mi?
5- Polise hangi yüzle başvurdun?

Bunu da dolandırıcılık olarak haber yapan medyayı kınıyorum, bu dolandırıcılık değil salaklıktır.

31 Temmuz 2009 Cuma

Fenerbahçe - Honved

Uzun bir aradan sonra hem yazılarıma hem de futbola geri dönmek çok sevindirici...

Geçtiğimiz yıl futbol adına hiçbir şey izlemediğimiz Fenerbahçe'de bu sene işler değişecekti. Hasta adam "Aragones"in gönderilmesi, Aziz Yıldırım'ın verdiği 3 yıl şampiyonluk sözünü tutabilecek en iyi 2 adamdan birisi olan Daum'un getirilmesi, takıma gerçek Fenerbahçe sevgisini gösterebilecek, yıllardır Ankaraspor'da tutunmayı başaran Aykut Kocaman'ın gelmesi , takıma ayak bağı olan ve şuan oynadıkları takımlara da baktığımızda aslında Fenerbahçe'de oynamayı hiç haketmeyen futbolcuların gönderilmesi ve en en önemlisi biraz antrenmanla çok daha iyi olacağımı iddia ettiğim Maldonado ve Josico ikilisinin hızla klüp dışına itilmesi yüzlerimizi güldürdü.

Türkiye'de alınabilecek en iyi Türk futbolcu Mehmet Topuz, Ankaraspor'un genç ve yetenekli olduğu söylenen futbolcusu Özer Hurmacı, Sivasspor'un savunmasında başarılı olan Bilica, Gaziantepspor'da genç yaşına rağmen kaptanlık bandını takmış Bekir transferleriyle umutlarımız yeşerdi...

Son olarak da 2 adet Brezilyalı ile kadro şenlendi. Bir tanesi Aurelio'dan sonra öksüz kalan; Selçuk ve Deniz'le kapatılmaya çalışılmış ( diğer 2 mahlukatı saymıyorum, onlar futbolcu değildi ), Emre'nin geçen yıl harap ve bitap düşmesine neden olmuş orta sahanın göbeğine, bir tanesi de yıllardır gerçek anlamda bir yeteneğin oynamadığı sol açığa alındı.

Hiçbir hazırlık maçını izlemediğimden, dün akşam benim için heyecan vericiydi. Futbola geri dönecektim...

Kadro geçen yıla çok benziyordu. Maç başladıktan sonra Honved'in bir rakip olarak görülemeyeceği çok netti... Sonuç Fenerbahçe'nin lehine 5-1 gibi farklı bir skorla bitti...

Öncelikle beğendiğim futbolculardan bahsetmek istiyorum:

Emre : Geçen yılın sonlarında başlayan çıkışını 3 sene sonra ilk kez katıldığı hazırlık kampında da sürdürmüş ve dünkü maçta tam anlamıyla eski Emre olmuş gibiydi. Özellikle Güiza'ya attırdığı golde, sonunda birileri pres yapıyor diye sevindirdi. Bu senenin en iyi ismi olacağına eminim...

Güiza : Kalitesinden şüphemiz yoktu, çok gol kaçırdığı için eleştiriyorduk. Uyum sürecini geçen yılın sonlarında atmıştı. Yaz döneminde iyice havaya girmiş, Daum'un ona gösterdiği saygı ve inanç sayesinde dün akşam 3 gol atıp bu sene gol krallığında önemli bir yeri olabileceğini gösterdi, umarım beni mahçup etmez.

Kazım : Uğur'un yeteneksiz tutarsızlığına karşın, Kazım yetenekli bir tutarsız. Dün Gökhan Gönül'le uyumu sonucunda ortaya keyifli bir sağ kanat çıkardı. İçindeki Brezilyalı'yı tembellikle değil futbolla gösterirse, Mehmet Topuz ve Deivid ikilisi için zor bir dönem olabilir.

Gökhan Gönül : Şampiyonlar Ligi'nde yaratıığı mucizeden sonra bir düşüş yaşamıştı ama dün akşam oynadığı futbolla eski haline döndüğünü gösterdi. Özlemişiz...

Dos santos, Deivid, Cristian, Önder, Bilica, Volkan, Mehmet Topuz için çok birşey söyleyemiyorum. Maça çok fazla katkıları olamadı. Carlos'un attığı gol sonrası sakatlanması talihsizdi fakat Dos santos'la birbirlerinin boşluklarını doldurmaları sol kanatta umut verdi.

Gelelim Fenerbahçe'nin kaptanına... Yıllarca Türkiye Lig'indeki zayıf rakipler karşısında şov yapan, Avrupa'da çok varlık gösteremeyen, Dünya futbolunda artık benzer işi yapan futbolcunun pek kalmadığı, zaten yavaş ve ağır oynayan Fenerbahçe'de hiçbir zaman "e sen de koş" diyemememizden faydalanarak artık iyice koşmayan, kalitesinden şüphemizin olmadığı ama gelecekte kendini yedek kulübesinde görecek Alex de Souza...

Alex, Fenerbahçe tarihinin en önemli futbolcuları arasındadır. Yıllar önce AMC mantığının yaygın olduğu zamanlarda çok iş yapmış, Aurelio'nun köle olarak çalıştığı orta sahaya güvendiği için asla geri dönmeyen ve pres yapmayan bir yapıya sahip Alex bu sene takıma zarar verecek. Kısır döngü maçlarda veya rahat kazanılacak maçlarda Alex sahaya sürülebilir ve maçı çevirebilir, şüphesiz... Yalnız bütün takım deliler gibi koşarken, önünden top geçen Alex'in ayağını dahi uzatmaması ona verilen krediyi çabuk tüketir. Artık Alex'ten koşması beklenemez. Tarzı bu değil, bu yüzden 65-70. dakikalarda kondisyonu tükenen takımlara karşı şov yapması beklenebilir. Bu radikal kararı Daum'dan başkası da alamaz gibi gözüküyor. Umarım zarar vermeden, Alex sevgimiz sürerken bu karar alınır.

Fenerbahçe'yi takım olarak değerlendirirsek, geçen yıl başındaki hoca kadar hızlı koşabilen bir takım görüntüsünden çıkmış, Almanya futbolunun kesmediği, Köln'de biraz olsun canı sıkılmış ve ciddi hedefleri olan bir kulübe gelmesi nedeniyle hırsına hırs katmış, kendini "evimin oturma odasındayım" diyebilecek kadar Türkiye'ye hazırlamış bir Daum takımı haline gelmiş. Bir artı durum daha var ki, Daum'un yıllardır can yoldaşı olan Roland Koch (psikopatı). Artık 90+19'da bile takımın koşacağından şüphemiz yok.

Bu sene güzel bir Avrupa & Türkiye ligi macerası izleyeceğimizi umuyoruz...

Umutlar yemyeşil...