9 Haziran 2009 Salı

Örnek Alınası Yazar: "Kanat Atkaya"

Güzel yurdumun pek çok sevmediğim taraflarından biri de gazetelerimizin spor sayfalarıdır. Malesef gazetelerin en çok okunan sayfaları olmalarına rağmen genellikle içleri ne boş sayfalarda buralardadır. Bunun bence en temel sebebi de işleri yazı yazmak olmayan bir çok kişi tarafından istila edilmiş olmalarıdır.

İşleri "yazı yazmak olmayan" ne anlama geliyor peki? Yazı yazmak, özellikle de ulusal çapta bir gazetede yazı yazmak, bence her insanın nail olmaması gereken bir durum. Pek çok işin belli tanımları ve gerektirdiği bazı eğitimleri olduğu gibi, yazı yazmanında öyle her önüne gelenin yapmaması gereken bir iş olduğu kanaatindeyim. Tabi ki yazmakta bir zevk ve insanların sizin yazdıklarınızı okuması, bunları dğeerlendirmesi ve yorum yapması gerçekten çok hoş bir duygu, ancak bu nevi şeyleri gerçekleştirmek günümüz teknolojisinde çok kolay. Örneğin şu anda yazısını okuduğunuz kardeşiniz de yazmaktan ve takip edilmekten gayet hoşlanıyor ancak bunun için bir tanıdığını araya sokarak bir gazete köşesi kapma çabasınde değil. Bunun yerine kendine bir kaç blog sayfası açıyor ya da bazı arkadaşlarının açtığı bloglara katkıda bulunuyor. Sizlere de tavsiye ederim çok hoş bir şey.

Konumuza gelince, öncelikle belirtmek isterim ki gazeteyi elime aldığımda öncelikle spor sayfalarına bakan vasatın biraz üzeri bir Türk vatandaşıyım. Annesinin mevlütüne dua okumaya gelen imamla da futbol muhabbeti yapabilecek kadar da futbol fanatiği bir Galatasaraylıyım. Ancak en sık baktığım sayfalarda farkettim ki köşe yazılarını hiç okumuyorum. Hatta sporla ilgili okuduğum köşe yazıları Hıncal Uluç gibi ya da başlıkta adı geçen Kanat kardeşinizinkiler gibi gazetelerin diğer bölümlerinde oluyor. Bunun nedenini biraz araştırdığımda klasik bir sendrom olan "ben her şeyi bilirim" hastalığının biraz önplana çıktığını farkettim. Bence yazı yazmak öncelikle bir "iş"tir. Röportaj yapan kişiler, eski futbolcular ya da futboldan biraz anlayan "ünlü" kişilerin işleri yazı yazmak değildir. Bu arkadaşların televizyona çıkıp yorum yapmalarına lafım yok. Hatta bazıları işlerini bu açıdan çok daha iyi yapıyorlar ve insanları bilgilendiriyorlar (mesela Rıdvan Dilmen). Ayrıca işlerinin yazı yazmak olmadığını söylediğim bu insanlarıda hor görmüyorum. Bir takımın muhabiri olmak hiçte azımsanacak bir iş değil. Takımla çok yakın olmak, bilgiye diğer insanlardan çok daha hızlı ve çok daha güvenilir ulaşmak gibi politik taraflarıda ağır basan bir çok yük altına giriyorlar. Ancak bu demek değildir ki maç analizleri yapmak, takımın gidişatını yazmak gibi çok önemli konularda yazı yazmak zorundadırlar. İsim vererek gitmek gerekirse, (allah aşkına biri bana söylesin) Oğuz Tongsir denen adam ne ara "usta gazeteci" oldu? LigTv'de Galatasaray muhabiriyken, hatta karlı maçlarda tribüne çağırılıp kendisine kar topu fırlattığımız bu adam nasıl olduda birden usta gazeteci oldu ve kendine ait bir köşesi olabildi? Aynı şekilde Bahri Havadır kardeşimizde işini çok iyi yapan bir muhabirken neden birden bir gazetede yazar olabildi? Gerçekten maçlardan önce ya da önemli olaylarda bağlanılan ve kimsenin bilmediği ya da merak ettiği olaylarla ilgili çok yerinde ve hızlı tespitler yapan, bilgilere inanılmaz güvenilir bir şekilde ulaşabilerek izliyicileri meraktan kurtaran bu önemli adam, nasıl oldu da gazete köşesinde yazmasına imkan verilebildi?

Köşe yazısından bir insanın beklentileri ne olabilir?

Spor sayfalarını takip eden bir insan olarak ve belli bir seviyede yazar takip eden bir insan olarak kendi kritlerimi burada paylaşmak isterim. Öncelikle bir köşe yazısı okuyorsam bu yazıdan öncelikle bana bir şeyler katmasını beklerim. Tabi bu yazdığım kriter spor yazarlarının %90'ına yakınını elememize sebep oldu sanırım. Zira bütün gece maç seyredip daha sonra binlerce futbol programını takip eden bir birey olarak maçların nasıl geçtiğini, hangi dakikasında neyin, nasıl yaşandığını ezberliyorum her haftasonu. Ancak ertesi gün rastgele bir yazıyı açtığınızda, sanki ben uzayda yaşıyormuşum da tesadüfen galakside başıboş dolaşan bir gazeteyi elime almışım gibi yazarlar bana maçın dakikası dakikasına neler olduğunu yazıyor. "Maçın bilmem kaçıncı dakikasında bilmem kim oyundan atıldıktan sonra x takımı için işler iyi gitmemeye başladı". Hadi canım!! Belki oyuncu atıldı, eksik oynuyorlar ondandır? Ve lütfen söyleyin en son ne zaman yenilen bir takımla ilgili olumlu ya da bir eleştiri okudunuz? İnsanı düşünmeye sevk etmedikten sonra bir köşe yazısı okumakla maç sonu yapılan ayak-üstü bir yorum arasında ne gibi bir fark kalır?

Bir başka dikkatimi çeken konuda maçtan sonra "neden x oynamadı?" ya da "y nasıl yedekte bekler?" konulu yazıların çokluğu. Aynı yazarların maçtan bir gün önceki yazısında kesinlikle bu konuda yorum olmazken mağlubiyet sonrası, sanki maçtan önce çıkması gereken 11'i yazmışlar gibi, o nasıl olmaz bu nasıl olmaz şeklinde ahkam kesebilinmesi oldukça düşündürücüdür. Sanırım yazarlıkta birazda cesaret ve birazda öngörü gerekli. "Yazıyorum ama sonra mahçup duruma düşer miyim?" düşüncesindeki biri bizi nasıl ileri götürebilir, bize neler katabilir?

Bu turnuvada arkasından gidilebilecek tek takım: Türkiye

Bununla ilgili en güzel örnek, bu başlığı atabilen -şu anda adını hatırlayamadığım- bir ingiliz yazara aittir. Kendi ülkesinin gidemediği bir turnuvayı, turnuvadan haftalarca önceden tartışıp yazarken bu cümleyi vurucu cümle olarak seçmiş. Söz konusu cümleyi desteklerden de "futbola aç bir ülkeyi temsilen, doğu gizemini batı kültürüyle özümseyebilen ve hala kendisinde izleyenleri hayran bırakan bir felsefesi var bu takımın" gibi odukça şairane ve bizlerin bile söyleyemediği kadar iddialı bir biçimde ortaya koyabilen bu yazara nasıl şapka çıkarmayız? Eminim ki avrupa şampiyonasında başarısız olsaydıkta bu yazarın bu yazısı kötülenmeyecekti. Lakin yapılan tespite ve bunun yazıya dökümüne hayran kalmamak elde değil. Bu kalitede bir yazıyı, bir spor bölümünde en son ne zaman görmüştünüz?

Özellikle yazar takip eden bir insan değilim. Genellikle gazetelerin okuyabildiğim kadarıyla köşe yazılarını takip etmekten keyif alırım. Ancak bir isim var ki beni çoğu zaman okurken hem güldürebilen hem tespitleriyle düşünmemi sağlayan hem de beni sürükleyerek bambaşka yerelere götürebilen tek bir yazar var: Kanat Atkaya. Hürriyet'in iki üç günde bir sayfa aralarında ya da cumartesi ekinde rastlayabileceğimiz bu "kafa" yazar koyu bir Galatasaraylı. Ancak Gsli diye hor görmeyin genellikle yaşam üzerine yazıyor, sadece maçlardan bir iki gün sonra o maçla ilgili yazısı yayınlanıyor o kadar. Diğer maçlar hakkında pek yazısını bulmak mümkün değil ancak size güvence verebilirim ki sadece GS konulu yazıları bile okumak size de keyif verebilecektir. UEFA kupasının alınmasından sonra kaleme aldığı yazıyı bulabilirseniz hele muhakkak okuyun. Özet vermem gerekirse maçın analizi değil, Kopenhag'a nasıl gittiği ve orada neler yaptığının daha ağırlıklı olduğu muhteşem bir yazı. İnsanın okurken tüylerinin üpermesi ve yaşanan başarıyı bir daha yaşatabilmesi de cabası.

İmkanım olsa gerçekten kendisiyle tanışmak isterim. Gelsin mangal yapalım sonra nargile hazırlayayım kendisine muhabbet edelim (bana nasıl ulaşabileceğini biliyorsun Kanat abi ugurarpali@gmail.com =) ). Kimi zaman okurken kendinizi onun yıllardır arkadaşıymış gibi hissettiriyor, kimi zaman da çoğu zaman insanların görmediği çok ufak detayları görüp onları insanlara hatırlatabiliyor. Gerçekten gerek normal yazıları olsun gerekse spor yazıları olsun sizi düşünmeye sevk ediyor, size bir şeyler katıyor.

Bu yazım vesilesiyle sanırım hem spor yazarlığı konusunda ki rahatsızlığımı ve fikirlerimi sizinle paylaşabildim hem de takip ettiğim bir yazarı ,eğer ki daha önce farketmemişseniz, size tavsiye edebildim.

Benimle kalın. Teşekkürler.

3 yorum:

inesis. dedi ki...

pek hoş. "kanat abi" mangala gelince beni de çağır, yazılarını bilmem pek ama ntv'deki programında güzel konuşuyordu. gelirken hayri bey'i de getirsin fekat.

fakat hıncal uluç? oh my oh my.

Uğur Arpalı dedi ki...

müzik zevkimizde uyuyor kendisiyle sanırım bu senin içinde geçerli bi cümle =) sorarım kanat a seni isterse çağırırım =)

hıncal ın fikirlerini sevmiyorm ama kalemi iyi yani okutuyor yazdıklarını. belki de bu imkansızlıkta çok iyi geliyorda olabilri emin değilim

levyashin dedi ki...

tamamen katılıyorum abi dediklerine. alakasız adamlar usta gazeteci kisvesinde gereksiz laf kalabalığı yapıyor her gazetede. Hıncal konusuna üzülerek katılıyorum ben de okunuyor adam, bir şekilde okuyorsun ki genelde çok saçmalasa da, kimi zaman (çok nadir) duygularına en doğru tercüman oluyor.

Yorum Gönder