27 Nisan 2009 Pazartesi

Bostancı'da Yaşananlar

Yıl 2009, yer İstanbul'un göbeği bostancı, olay bir ev baskını, sonuç ise yayın yasağı.

Sabah Bostancı'dan gelen haberlerle uyandık. Saat 5 civarı devriye gezen polislere atılan ateş olarak açıklanan daha sonra eş zamanlı operasyonların bostancı ayağı olan ucundan bir yerden ergenekona bağlanan, sonrasında valinin ergenekonla alakası yok dediği, ve en sonunda ergenekon kapsamına alınan bir operasyon. Gene kamerayı gören yetkilelerin gazını alamaması, helikopteri düştükten sonra 5 gün sonra cesedi anca bulunabilen Muhsin Yazıcıoğlu'nun olay günü hastaneye kaldırıldığını öğrenmemiz kadar gerçek haberler ve yitip giden yaşamlar..

Google'da yapılacak basit bir "Türk Polisi" veya "Celalettin Cerrah" araması yaşananları anlamamız için yüzlerce sonuç veriyor.

Bazı manşetler olarak verirsek;

Orantılı güç,
2 polisin tuttuğu taraftarın kafasına uçan tekme atan 3. polis,
14 yaşındaki çocuğun polis dayağı sonucu kafatasının kırılması,
Polis kurşunu sonucu ölenler,
Dünya kadınlar gününde polisten dayak yiyen kadınlar,

ve daha aklıma gelmeyen binlerce örnek. Zaten Türk Polisi'nin marifetlerini veya eğitim durumunu, hiç bir yasadışı hareket yapmamasına rağmen en azından hayatında bir kez maça gitme gafletinde bulunmuş veya araba kullanıp zaman zaman çevirmelerle karşılaşmış olan her insan rahatlıkla görmüştür. Tabi hepsi için genelleme yapmam mümkün değil, eğitimli pırıl pırıl kaliteli polislerimiz de var ama işte yeterli sayıda olmaktan çok uzaklar.

Celalettin Cerrah ise balık baştan kokar örneğinin bir numaralı temsilcisi konumunda. Kendisiyle ilgili Öğünç'ün bir yazı yazmayı düşündüğünden çok fazla detay vermiyorum, Öğünç'e bırakıyorum.

Bakıyoruz olaya ne olmuş? İlk olarak 1 kişiyle çatışan polis gücümüz, 1 polis şehit vermiş 6 polis yaralanmış, emniyet şeridinin allaha emanet bir şekilde olmasından dolayı da 1 sivil hayatını kaybederken bir de muhabir yaralanmış. Polis bu eve 5.5 saat sonra ancak girebilmiş bu sırada Allah bilir ne saçmalıklara imza atmış.

Diğer tarafta tabiki tek suçlu polisler değil. Medya ve toplum bu sırada ne yapmış nasıl davranmış? Gene her zamanki gibi halkımız olay yerinde yerini almış, bir olay varsa uzaklaşmak gerekirken bizim halkımız en yakın noktayı bulmuş. Balkondan olayları izleyen bir adama bağlanan kanallar, adamın canlı anlatımıyla olayları bize sunmuş, adam silah sesi duyduğunda siper alarak korunduğunu açıklamış, bir yandan da medya her gördüğüne mikrofon uzatarak, yaşlı teyzesinden, ufak çocuğuna kadar hiç bir haberi atlamamış bize sunmuş, medyanın nasıl olmaması gerektiği hakkında güzel bir ders daha vermiştir.

Başka bir tarafa hükümet tarafına bakarsak, hükümet ne yapmış? İran'la ortak eğitim anlaşması imzalanmış. Yıllardan beri açıklamalarıyla ve yaptıklarıyla toplumun her kesiminden eleştiri alan emniyet müdürünü görevinde tutmuş, polise eli silah tutan teröristle değil kalem tutan aydınla mücadele etmeyi öğretmiş ve her zamanki gibi yaşanan kepazelik sonucunda rtük ayarlı bir yayın yasağı getirerek, suçluları cezalandırmaktansa, olayları örtbas etme yolunu seçerek şaşırtmamış.

Bir sabah uyanmışım, haberlere bakmışım. Olduğum oturduğum yerden, insalarımdan, kendimden utanmışım, aslında hiç şaşırmamışım. Alışık olduğumuz bir sabah, yine bir Türkiye sabahı...

0 yorum:

Yorum Gönder